Sayfalar

17 Mart 2013 Pazar

2. Bölüm ''NEDENLER, NİÇİNLER?''

''O  bitişlerin ve elbette yeni başlangıçların akışında aynı şeyleri defalarca yaşamama rağmen neden hala aynı yaşamsal hataları yapıyorum ki ?'' dedi kendi kendine. Öğle arasından sonra derse girmek yerine o çok sevdiği tepeye gitti yine.Ve yine her  zaman ki gibi kendi içine dalıp gitti.Kendine pek çok soru sordu yine... Neden zaaflarına yeniliyordu? Neden tersini söylediği halde içinde hep olumsuz olanı barındırıyordu? Kendisine ve yaşamına karşı neden cesur değildi? Neden kendinden,ailesinden ve çevresinden uzaklaşıyordu? Neden aynadaki yansımaya giderek daha az sevgi ve saygı duyuyordu? Neden her seferinde başladığı noktaya geri dönüyordu? Neden alınması gereken kararları sürekli erteliyordu? Mutluluğunu artıracak bir çok yol ve sebep varken,neden hesabını bitiremiyordu içindekilerin? Elbette bunca soruya bulduğu yanıtlar da vardı.Kimini yeni yeni fark ediyordu, kiminiyse zaten biliyordu.Özetle hayatın iniş çıkışlarıydı işte... Hayatı zifiri karanlıkta tıpkı bir kör gibi el yordamıyla tanımaya çalıştığını düşünüyordu.
Orada oturmuş kendi kendini sorgularken zamanın nasıl geçtiğini fark etmedi.Ta ki çıkış saati gelene dek.
Sandalyenin çekilmesiyle irkildi. Karşısındaki yüzü görünce gülümsedi.Oysa kaşlarını çattı:
-Nerdesin sen? dedi kızgın bir sesle. Yine derse girmedin.Delirdin mi sen?
-Tamam uzatma işte. Nerde olduğumu da biliyorsun.Neyin  sorgusu şimdi bu? Komserim valla onu ben öldürmedim,dedi gülerek.
-Hadi hadi acele et. Daha alışverişe gideceğiz,dedi Asel.
-Önce eve,üstümüzü değiştireceğiz.Sonra da  AVM'ler beklesin bizi,diye karşılık verdi.Erva sahte bir neşeyle.Yürürlerken iç sesi devam ediyordu konuşmaya: '' Biliyorum ki bambaşka hallere giriyor duygular.Bir zamanlar uğruna ölürüm sandığım kişiler,önemler,olaylar, utançlar başka bir şeye dönüşüyor. Eee, unutmak üzerine kurulu insan  sistemi. Kelimeler çok keskin, çok  acıtır ve kan döker. Ben de herkes gibi cesur bir savaşçı olup kan gölüne çevirebilirim ortalığı...Ama biraz susmak gerektiğini anladım. Ne de olsa yaralı insan tehlikelidir.''

OYUNCULAR -2

Evet yeni oyuncularla, yeni  bir bölümle karşınızdayım. Bayan oyuncularla pek aram olmadığından ilk hamlede  aklıma gelen isimlere bu rolleri verdim.Uyar uymaz keşke bu değil de şu olsaymış dediğiniz olursa da kişiyi kafanızda değiştirir öyle okursunuz.



Esas kızımız Hazal Kaya.Rolün hakkından gelip gelemeyeceğinden emin değilim.Tek diyebileceğim O'na  hikayede vermiş olduğum ismin çok özel bir anlamı olduğudur.Hikayedeki adı ''Erva Yılmaz''.Rahmetli kızımın( esasında yeğenim olur kendileri.  Ablamın kızı ancak kendi kızım olsaydı herhalde yine  bu kadar severdim  Ebesi  ben olduğumdan ''kızım'' diyerek sevme hakkını kendimde bulabiliyordum..)Sizlerden ricam 2.bölümü okuduktan sonra Ervamın  ruhuna da bir fatiha okumanız.



Esas kızımızın kankası olma şerefini de  Fahriye Evcen'e verdik.Adı '' Asel  Gürsel '' Benim için Asel adı da çok önemli.Acıyı veren Allah sabredince meyvesini de tatlı veriyor.Allah nasip ederse Haziran'ın başında bir kızımız daha olacak inşallah.Haliyle bir isim telaşı hüküm sürmekte.Ben bebeğin adının   Asel olmasını istiyorum. Erva farsça bal ırmağı anlamına geliyor, Asel ise  arapça bal demek.Öbürü bal ırmağıydı bu da bal olsun diyorum kendimce.Bebeğimize düşünülen isimler Ceylin, Zeylin,  Ahilla, Asel, Afra ve Nurbanu :D İsimler yarışıyor bakalım hangisi birinci gelecek? :)

5 Mart 2013 Salı

ESİNTİ
1.Bölüm ''KARAR''
Saatine baktı, zamanın  ne kadar çabuk geçmiş olduğunu fark etti.Bu saatten sonra artık yapılacak birşey kalmadığını düşünerek çantasını toplamaya başladı.Buraya ilk geldiğinden beri yaşadıklarını anımsayarak toparlandı.
Sessizce arşınladı koridoru. İyi kötü  dört yılını geçirdiği  bu şehre ve arkadaşlarına veda edecekti.Bu kesindi; ama nasıl olacağını zaman gösterecekti.
Kapıyı açtığında  Shin de yatağından sıçrayarak kalktı. Sang Min yanına oturdu.Dört yıl içinde öğrendiği şeylerden biri de Shin'in sakin uyuduğuydu. Sıçradığına göre; yolunda olmayan bir şeyler var demekti.Elini arkadaşının omzuna vurarak konuştu:
-Adamım iyi misin?Rüyanda beni görmüş gibisin.dedi gülerek.
-Yok bir şey dedi Shin . Her zaman ki ketum haliyle.
-Hadi ama ahbap bana mı anlatıyorsun.Anlat bakalım ne gördün?
-Sınavı geçemediğimi....
-Ne? Yine mi aynı konu? Ne diyor Rainbow Turk  School müdürü; ''Başarı için elinizden geleni yapın sonucu Allah'a  havale edin.'' Daha ne yapabilirsin ki? İlk günden beri bu sınava hazırlanıyor gibisin.Okulun en iyilerinden birisin. İsmin başarı listesinde hep ilk beşte.Bu konuyu abartmıyor musun?
-Öyle mi dersin?
-Sanki geçemezsen dünyanın sonu. Senin gibi bir öğrenciye tavsiye mektubu yazmayacak hoca var mıdır?Tavsiyeyle öğrenci alan bir sürü kaliteli üniversite var  Kore'de.
-Haklısın.dedi Shin gülümsemeye çalışarak. Haklısın da biliyorsun benden bu başarıyı bekleyen çok insan var.Sanırım bu yüzden abartıyorum.Hadi uyuyalım.diye ekledi.
Birbirlerine iyi geceler dileyen iki iyi arkadaş yataklarına gittiler. Sang Min hemen uykuya dalarken Shin yine düşüncelere daldı.
''Ah Sang Min ah; aklımdan geçenleri,niyetimi bir bilsen...Yine bu kadar abarttığımı mı düşünürdün yoksa bana hak mı verirdin?'' diye sordu cevap alamayacağını bilerek.Yorganı kafasına çekti. On gün sonraki sınavı ve sonrasını düşünürken uyuyakaldı.
Işıyan güneşin yüzüne vurmasıyla uyanan Sang Min sessizce yerinden kalktı.Arkadaşının derin uykuda olduğunu görünce uykusuz kalmaması için onu uyandırmamaya çalıştı.Üzerini değiştirip çantasını da alarak derse gitti.
Gözlerini açtığında,ilk iki dersi kaçırdığını anladı.Birden günlerden Cuma olduğunu ve dersin de en sevdiği felsefe dersi olduğunu hatırladı.Tüm gün yok sayılacağını bile bile aceleyle hazırlandı ve kitabını yanına alarak dersliğe doğru yol almaya başladı.
Sırasına oturmuştu ki  Fatih öğretmen içeri girdi.Bu dersi bu kadar çok sevmesinin sebebiydi Fatih öğretmen.Ailesini bırakıp buraya bu çocuklara kendi kültürünü tanıtmak ve onlara  bir şeyler katmak için gelmişti.Ama hep neşeli,dışa dönüktü.Fatih hocada onda olmayan bir şey daha vardı.İçindekileri çok rahat dile getiriyordu.Bu da ona sempatisini artırıyordu.
Fatih hoca yine esprili bir şekilde dersini işlemiş,son kısmı her zamanki gibi bir soruyla bitirmişti:
''Evet çocuklar bu haftaki sorumuz risk nedir?Bana bunu öyle bir şekilde kompozisyon olarak yazın ki sözlünüz 100 olsun.Tek bir kişiye 100 vereceğim.Notları zamanında girebilmem için herkes en geç Perşembe günü kağıdını odama bıraksın.Hadi bakalım Allah yardımcınız olsun dedi ve sınıftan çıktı.
Bir iki öğrenci onunla konuşmak istedi ama onlara cuma namazına yetişeceğini söyleyerek daha sonra konuşmak üzere söz verdi. Sang Min  Shin'e bu durumdan yakınacaktı ki onun yine ortadan kaybolduğunu gördü.
Akşam yemeğinin ardından odalarına geçen iki arkadaş o günkü dersler üzerine konuştular.Sang Min Shin'i  son günlerde artan devamsızlığı üzerine uyardı.Yıkanacak eşyalarını sırt çantasına atıp hafta sonu için ailesinin yanına gitti.
Shin Cumartesi gününü bir botanik parkta geçirdi.Çiçeklerin,ağaçların resmini çekti.Fatih hocaya söz verdiği saatte evinde oldu.Akşam ezanı saatinde,hoca ona bahsettiği çiçeğin yanına götürdü.Kamerası çekime hazır şekilde bekleyen,Shin, ezan çiçeği denen bu çiçeğin ezan sesiyle beraber nasıl da açtığını an be an kaydetti.Öğretmenine teşekkür ederek yurda döndü

http://www.youtube.com/watch?v=0MLR3fX7btE

Pazar günü hayvanat bahçesindeydi.Daha önce defalarca gördüğü hayvanları tek tek inceledi ve bir pandanın doğum anına şahit oldu kamerasıyla. Aniden bir ampul yandı kafasında.Sorunun cevabını bulmuştu.
Akşam cevabı nasıl oluşturacağını düşündü.Ve sonunda doğru formu oluşturduğundan emin olunca kağıda döktü düşündüklerini.Ertesi sabah cevap öğretmeninin masasındaydı.
Tüm hafta her zamanki monotonluğuyla geçti.Vee cuma günü nihayet geldi.
Fatih hoca derse girdiğinde herkes heyecanla sonucu bekliyordu.Sang Min için ortalamayı yükseltmek anlamına gelen bu sonuç,Shin için bir nottan daha fazlasıydı.Dersin sonuna kadar sonucu açıklamadı Fatih hoca.
Hea Woo söz alarak; -'' Hocam ders bitiyor artık.100 alan kişiyi ve cevabını açıklamayacak mısınız?dedi.Bunun üzerine Fatih hoca;
-Arkadaşlar aslında kağıtları iki kez okudum.İlkinde düşüncem ve beklentim oldukça farklıydı.Bu yüzden kimse 100 alamadı.Ancak ikinci kez okuduğumda bir arkadaşınızın verdiği cevap beni çok etkiledi ve  fikrim değişti.İşte doğru cevap diyerek öğrencilerine boş bir kağıt gösterdi.
Herkes şaşkındı.Nasıldı yani,cevap boş bir kağıt mıydı? Hea  Woo söz alarak;
-Hocam boş bir kağıt nasıl açıklar sorunuzu?Ben üç sayfa yazdım,açıklayamadım mı?dedi.
Fatih hoca gülerek:
-Arkadaşlar kağıdın ucuna bakın, katlanmış.Gördünüz mü?dedi.
Tüm sınıftan evet anlamında mırıltılar duyuldu.Fatih hoca devam etti;
-İşte bu küçük kıvrımda bir ok işareti vardı.Arkayı çevirdim  ve bir cümle yazılıydı.100 puanı kağıda değil,o cümleye verdim.
Öğrenciler merakla sordu:
-Ne yazıyor hocam .üç sayfanın açıklayamadığını açıklayan tek cümle nedir?
Fatih hoca memnuniyetin verdiği bir tebessümle cevabı tahtaya yazdı.
-Risk BUDUR!
Herkes birbirine şaşkın bakarken Fatih hoca Shin'i yanına çağırdı ve ödül olarak bir de  kitap hediye etti.Shin amacına varmakla kalmamış bir de karar vermişti.

BİRİNCİ BÖLÜM SONU


OYUNCULAR

Evet millet ne zamandır hikaye yazacağım ha bugün ha yarın bloga koyacağım diye diye bugünlere  geldik :)  Bir türlü evdeki hesap çarşıyı tutmadı.Beklettiğim için ''mi an hae yo''Geç olsun, güç olmasın diyerek oyuncularımı tanıtmaya geçiyorum.Bu arada hikayedeki kişiler eklendikçe yeri gelince tanıtılacaktır. Öyle hepsini peşin peşin sayıp dökmeyeceğim taksit taksit olacak :) Laf salatasını kesip çorbaya geçiyorum.


Aha da esas oğlanımız Joo Ji Hoon .Kendileri ilk göz ağrım olup hikayedeki karakterime en iyi onun duracağını düşündüm.Gerektiğinde bir buzul kadar soğuk veya bir çölden de daha sıcak olabiliyor.Hikayede kendileri ''LEE SHİN'' olarak geçmektedir.


Evvet  gözde aktörlerimizden İl Woo'yu bu hikayeye almasaydık çok ayıp etmiş olurduk. Hikayedeki konumu : '' esas oğlumuzun kankası, can dostu'' Burada kendine ''PARK SANG MİN'' adını yakıştırdım.


Eeee yani bizde de taş gibi adamlar var. (Mehmet'im hala ilk günkü gibisin :) ağzım mı sulandı ne ?)Onlara da hikayemizde yer vermemek olmaz değil mi? Kendileri felsefe öğretmeni olup hikayemizde ''FATİH'' adını almış bulunmaktadır. Bu rolü ona verdiğimde nasıl da havalara uçtu bir bilseniz :)


 Hoş bir kızcağız Nam Gyu Ri. .Ufacık olsa da bu bölümde o da yer almaktadır. Adı '' KİM HAE WOO''

 Hatırlatma :Şimdilik bu kadar yeni kişiler yeri geldikçe tanıtılacaktır.

27 Şubat 2013 Çarşamba

gel beni ye ''fincanda kekler ''

Ahhhhhhhhh ulen  ahhhhhhhh nete hatta bloguma girebileceğimi bilseydim  koskocaman bir fiyaskoyla sonuçlanan   fincanda keklerimin rezil hallerini çeker koyardım.Şimdi böyle dövündüğüme bakmayın siz :) bir yandan koymadığıma şükrediyorum.Düşünsenize kaynana adaylarının bu resimlere bakıp da karar verdiğini :D evde kalmak işten bile değil.:S Şimdi gelelim kek muhabbetinin nereden çıktığına: Bir gün bir arkadaşımla başka bir arkadaşa davete gittik.Gittik gitmesine çok da güzel ikramlar  görüp öğrenmiş olduk. Eeeeeee boşuna dememişler efenim :''Bin bilsen de bir bilene danış diye''Her neyse bu misafirlikte öğrendiğim iki yeni şey çikolatalı türk kahvesi(bu kahvenin köpüksüz olma ihtimali %0 köpüklü yapamayanlara duyrulur başka bir gün de bunun tarifini veririm inşallah) ve diğer öğrendiğim şey fincanda kek .Yapımı son derece basit görünüşü de bir o kadar şık.Her neyse yedik içtik kalktık.Birkaç gün sonra da ben  de deneyeyim şu keki dedim.Hay demez olaydım. Suların kesik zamanı bir güzel mutfağı batırdım.Nasıl mı? Kekin pişmesi için tencereye koyulan suyu fazla koymuşum bu birinci hatam ikinci hatam da fincanlardaki kek karışımının kabarabilmesi için fincanların yarısından çok az fazla boş bırakılıyor olması.Ben ne kadar taşabilir ki düz mantığıyla bu boşluk meselesini gözardı ettim.Ettim etmesine da bana pahalıya patladı.Tencerenin içinde kekim bir taştı ki sormayın bardakta kek namına bişi kalmadı.:S Giden malzemeye mi yanımmm hevesimin kursağımda kalmasına yanım bizim evdeki hatunların lak laklarına mı? Hangi birine gıcık olmiyim? Bana ufakken keçi sütü çok içirmişler herhal; kafama taktığım bişiyi yapmadan sonucunu almadan duramam.Kalktım o sinirle bir daha yaptım.Ama ne oldu bilin bakim hadi bilin bu sefer tutturdum :)
                                                              Aha da resmi:

 Tencerede fincan kek :) (valla bak!!)
 İnsanoğlunun yapısında var çirkinlikleri sergilemeyip güzellikleri ortaya koymanın . İlk fiyaskolu fincanda kekim benden hakkını isteyecek beni niye sergilemedin die.Ama aklımın aklımın bir köşesine yazdım bundan sonra çalışmalarım iyisiyle kötüsüyle burada sergilenecek :)
Bu arada sizlere tarifi vermeden geçmeyeyim:
Malzemeler:
- 1 yumurta
- 1 çay bardağı süt
- 1.5 çay bardağı şeker
- 2 çay bardağı un
- 2 yemek kaşığı kakao
- 1 paket vanilya
- 1 paket kabartma tozu
Önce yumurtanın içine şekeri ekleyip, bir süre çırpın. Ardından bütün malzemeler konur ve iyice çırpılır. 6 adet nescafe fincanı yağlanır. (Kekte yağ olmadığından, mutlaka iyice yağlayın; yoksa yapışır.) Kek hamuru ile, fincanların yarısını doldurun. Yayvan bir tencereye fincanları dizin. Fincanların yarısına gelecek şekilde ılık su ekleyin.Tencereyi  kaynamaya  koyun kaynamaya başlayınca altını kısın ve tencerenin ağzına bir bez koyup kapatın.Bez kapakta oluşan buharı alıp keklere damlatmaması için .Bu şekilde kısık ateşte 20 dk.pişirin Altını kapattıktan sonra, 15 dakika kapağı açmadan dinlendirin. İstediğiniz şekilde üzerine süslemeler yapabilirsiniz(krem şanti,krema,çikolata sosu vs) Bu arada ben bu kek kahve aromalı hiç hoş olmuyor aklınızda bulunsun



nedennnn nedennnn????????????????

http://www.youtube.com/watch?v=ypgXog79O5A
nedendir niçindir bilemiyorum ama bu şarkı bu aralar dilime dolanır oldu.
arkadaşlar sizinde bugünlerde dilinize dolanan şarkıları bekliyorummm. Kimde ne var ne yok?